24 Şubat 2010 Çarşamba

İhtiyarlar


"Duvarlar isli, yüzler buruşuk,
Belki de bu içtiğimiz son bardak çay,
Gözler yerde, akıllar karışık,
Nasıl da gelip geçti bu zalim yıllar...
Bazen ağladık, bazen güldük,
Yemeğimizdi bazen ekmek, kuru soğan
Kuruyan yapraklar misali sonunda döküldük,
Ne yapsak nafile, geldi sonbahar..."

Bu resmi Facebook'ta bir arkadaşımın fotoğraf albümünde gördüğümde yüreğimden süzülüp gelen iki kıtalık şiirdi yukardaki yazılanlar. Aslına bakarsanız sayısız dörtlük yazılabilirdi bu fotoğrafı anlatan. 70 yaşını aşmış iki çınar, belki evliliklerinde 50 yılı devirmiş iki karı-koca, en az 5-6 çocuk büyütmüş ana-baba, torunlara karışmış dede-nine, kimbilir belki de evlatlarına, torunlarına hasret kalmış, ne bayramda ne seyranda geleni gideni olmayan, ömrünün sonlarında tek başına ayakta duramayan fakat bunun çaresini birbirlerine dayanarak bulan, gözyaşlarını içlerine akıtan, bütün olanlara rağmen isyan etmeyen, kimseye darılmayan, 'buna da şükür' diyen, boyunları bükük iki mahzun ihtiyardı bunlar... Ve şayet Allah ömür verirse, ihtiyarladığımızda hangi halde bulunacağımızı görebileceğimiz, kendimize çeki düzen vermemiz gerektiğini hatırlatan, ninelerimi hatırlatan bir resim...
İki dedemi de göremedim, bilmiyorum onları. Annemin babası zaten annem 4-5 yaşlarındayken vefat etmiş. Babamın babası da ben doğmadan 2 sene önce... Babaannemi hatırlıyorum. İlkokul 2. sınıfın 15 tatilinde bir kış günü Hakk'ın rahmetine kavuşmuştu. Bir kaç gün öncesine kadar hastanede zor bir ameliyat geçiren babam için "Allah'ım! Sen Mehmet'imin canını bağışla! Ona bir şey olmasın, bana olsun!" demiş ve babam taburcu olup eve döndükten birkaç gün sonra da bizlere veda etmişti. Öldüğü geceyi hatılıyorum da, 5 kardeş sobalı oturma odasında babaannemizle yatarken; rahatsızlandığını belirten sesler çıkarışı, apar-topar hastaneye kaldırılışı, sabah da cenazesinin getirilişi gözlerimin önünde. Babaannem (Eşe ebem)'le ilgili hatırladığım en unutulmaz anım ise, daha 3-4 yaşımdayken, annemin evde olmadığı bir günde ağlayışım ve beni avutmak için (70 yaşını aşmış olsa da) çıkarıp sağ memesini ağzıma vermesiydi. Komik mi değil mi ben bile bilemiyorum... Memleketime her gittiğimde mezarını ziyaretimde fatiha okurken bile bu anım aklıma gelir, bir fatiha daha okurum, mezar taşını okşarım... Anneannem (Emiş ebem) ise ben lise 1'e giderken vefat etmişti. O da 70'ini aşmış bir yaştaydı. Onu da hep şöyle hatırlıyorum: "Bastonuna dayanmış, beli kamburlamış, zar-zor adımlar atan bir ihtiyar... Yanına koşup eve girdiğimizde şalvarının veya fistanının cebinden gazete kâğıtlarına veya bir poşete sarılmış akide şekerleri (biz bunlara somuruklu şeker derdik) çıkartan; dualar okuyarak yüzümüzü, başımızı okşayan ve sonra da gözlerimizden öpen mübarek bir kadın..." Üç ayların içinde can vermeyi dualarından eksik etmeyen biriydi. Ve üç aylara denk gelen bir Kasım akşamında bu dünyaya gözlerini kapadı, ebedî hayata gözlerini açtı... Allah iki dedeme ve iki nineme (bizim orda ebe deriz bu arada) gani gani rahmet etsin...

2 yorum:

♥ŞANSLI♥ dedi ki...

Merhaba Alper!
İyi ki görmüşsün bu fotoğrafı!satırlara ne güzel dökmüşsün duygularını...Heres bir gün yaşlanacağını düşünse bu tür manzaraları görmeyeceğiz.Kıyamıyorum ben hiç yaşlılara!Allah nur içinde yatırsın ninelerini dedelerini.Allah uzun ömür versin annene,babana,sana ve kardeşlerine!beni duygulandırdın doğrusu.Yazını zevkle okudum.
Teşekkürler...

Seyir Kulesi dedi ki...

Merhaba ablacım. Teşekkür ederim yazımı okuyup beğendiğin için. İçimizde kalan, kelimelere dökemediğimiz neler varmış yazarken anlıyor insan :) Güzel dileklerine de "amin!" diyorum. Bilmukabele... Kandiliniz kutlu olsun bu arada... Muhabbetle...